ANKARA – Seçimlere az müddet kala partilerin mutfaklarında hazırlıklar devam ediyor. Ekim ayı sonunda büyük olağan kongresini gerçekleştiren Saadet Partisi de seçim çalışmalarına sürat verdi.
Saadet Partisi’nin Sözcüsü Birol Aydın, Altılı Masa’nın şimdi cumhurbaşkanı adayını açıklamamasına dair yöneltilen tenkitlere karşılık, “Seçim sath-ı mailine girdikçe, ısındıkça ocak ayından sonra cumhurbaşkanı adayımız açıklanır” dedi.
Belirleyecekleri adayın 13’üncü cumhurbaşkanı olacağını söyleyen Aydın, adayı, “Başından itibaren masada liderlerin konuştukları, ortaya koydukları ilkelere ve prensiplere bağlı kalabilecek, samimi, dürüst, ülkeyi ve milleti düşünen, masayla istişareden kopmayan ve kopmayacak olan bir isim” olarak tanım etti.
‘KAYBEDİLECEK BİR SEÇİMİN ÜLKEMİZE VE MİLLETİMİZE NEYE MÂL OLABİLECEĞİNİ ÖNGÖREBİLİYORUZ’
Saadet Partisi Sözcüsü Birol Aydın, seçim hazırlıklarından aday tartışmalarına, iktidarın dış siyasette attığı son adımlardan “endişeli muhafazakârlar” tartışmalarına kadar farklı başlıklardaki sorularımıza şu cevapları verdi:
Saadet Partisi geçen ay büyük kongresini düzenledi. Kongrenin akabinde ne tıp adımlar atıldı?
Saadet Partisi olarak önümüzdeki seçimlerin Türkiye’miz açısından bundan evvelki seçimlerle mukayese edilmeyecek formda kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Zira kaybedilecek bir seçimin ülkemize ve milletimize neye mâl olabileceğini öngörebiliyoruz. Münasebetiyle kesinlikle yeni periyoda başlama zaruretini görüyoruz. Bu açıdan parti olarak da seçim sath-ı mailine girildiğinde ya da seçimden çabucak sonra bir kongre telaşına girmek istemedik. Hem resmi prosedürü yerine getirelim istedik hem de önümüzde yapacağımız çok iş var.
Saadet Partisi Sözcüsü Birol Aydın
‘YİRMİ YILIN SONUNDA HER ŞEYDEN BİRAZ VAR AMA HİÇBİR ŞEY TAM DEĞİL’
Seçimlerin bundan evvelki seçimlerle mukayese edilmeyecek biçimde değerli olduğunu belirttiniz. Yakın devirdeki pek çok seçime dair bu kelamlar tabir edilmişti. Bu gelecek seçimin farkı nedir?
Yirmi yılın sonunda gelinen noktaya baktığınızda iktisatta bir yıkım, dış siyasette bir facia, ahlaki ve toplumsal hayatımızda büyük bir tahribatla karşı karşıyayız. Yirmi yılın sonunda neredeyse her şeyden biraz var fakat hiçbir şey tam değil. Biraz hukuk var, biraz adalet var, biraz üretim var, biraz dürüstlük var, biraz özgürlük var. Bu birazlar bir ülkeyi geleceğe taşımaz, insanlarımızın hayallerini gerçekleştirmesini pekiştirmez. Tersine öngörülemezliği, karamsarlığı tetikler.
‘BİZ ÜLKE VE MİLLET OLARAK HİÇ BU KADAR ÖNGÖRÜLEMEZ BİR DÖNEM YAŞAMADIK’
Yani bu “birazların” en yetmediği periyottan mi geçiyoruz?
Biz ülke ve millet olarak hiç bu kadar öngörülemez bir devir, süreç yaşamadık. İş insanları, anneler, babalar, gençler bir ay sonra neye uyanacaklarını öngöremiyorlar. Meğer iş dünyasının hareketlenmesi, yabancı yatırımcıların ve içerideki yatırımcıların paralarını üretime, endüstriye yönlendirebilmeleri için değil birkaç ay üç beş yıl sonrasını öngörüyor olmaları gerekir. Yargı da bu türlü. İnsanlarımız mahkemeye düşmek istemiyorlar. En sıradan davalar bile beş yıl, on yıl sürüyor. 20 yılın sonunda öngörülemezlikle birlikte bir dağınıklık var. Neredeyse bütün kurum ve kuruluşların ayarları bozulmuş.
‘DIŞ POLİTİKADA AK PARTİ, SÖZÜN DOĞRUSUNU SÖYLEYİP İŞİN YANLIŞINI YAPTI’
İktidarın dış siyasetteki adımları da tartışmaları beraberinde getirdi. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve İsrail ile başlayan ‘normalleşme’ adımlarına son olarak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın el sıkışması eklendi. Öte yandan Suriye Devlet Lideri Beşşar Esad ile de görüşme gündemde. Dış siyasetteki bu adımları nasıl yorumluyorsunuz?
Dış siyasette bilhassa 2012’lere kadar Adalet ve Kalkınma Partisi kelamın doğrusunu söyleyip işin yanlışını yaptı. Hükümran güçlerin etkisinde kalarak bir dış siyaseti icrası ortaya koyduğu bugünkü yaşanmışlıklarla görülüyor. Halbuki ülke ve millet olarak bizim şahsiyetli bir dış siyaset uygulamamız, dünyanın hâkim güçlerinin etkisi altında kalmadan kendi ülkemizin çıkarlarını koruyacak bir dış siyaset icra etmemiz, var olan problemleri olabildiğince diyalogla çözmenin uğraşı içerisinde olmamız icap ederdi. Fakat iktidardaki arkadaşlar 2002’den itibaren adeta bir yıkım takımı üzere iş gördüler. Irak, Afganistan, Libya, Suriye, Mısır, İsrail, Avrupa Birliği, ABD ile olan münasebetler… Bir savrulmuşluk yaşıyoruz. Yörüngesizlik var. Prensipsiz ve çizgisiz dış siyaset icra ediyoruz. Bu da Türkiye’yi hiç olmadığı kadar dünyada prestijsiz hale getirdi.
‘BUGÜN BİNALİ YILDIRIM DEĞİL DE SİSİ TERCİH EDİLMİŞ OLDU’
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Sisi ortasındaki el sıkışma fotoğrafını görünce şaşırdınız mı?
Biz AK Parti’nin ve sayın Erdoğan’ın dış siyasette nereden nereye evrileceğini bildiğimiz için bu fotoğraflar karşısında bir şaşırmışlık yaşamadık. Yalnızca üzüldük. Mısır’la münasebetlerimizin bu kadar bozulmaması icap ediyordu. Akdeniz’deki kayıplarımız ortada. Bunların telafisi de pek mümkün değil. Bugün geldiğimiz fotoğraf da Türkiye’nin sıkışmışlığının göstergesidir. Karşılıklı olarak iki ülkenin attığı adımlar sonucunda o fotoğraf verilmedi. Türkiye o fotoğraf karesini vermeye itildi. Yarın Suriye ile ilgili de tıpkı şey olacak. Türkiye’ye kalsa bir adım atmaz fakat atmaya mecbur hale gelindi. Türkiye sıkıştı, memleketler arası toplulukta yalnızlaştı. Bütün muhalefet bu süreçte Türkiye’nin dış siyasetteki savrulmuşluğuna dikkat çektiler. Bunu lisana getirenler çok ağır ithamlarla karşı karşıya kaldılar. “Sisi mi Binali Yıldırım mı” mottosu vardı sayın Erdoğan’ın. Bugün Binali Yıldırım değil de Sisi tercih edilmiş oldu.
.
‘ADALET VE KALKINMA PARTİSİ’NİN ELİNDE BAŞÖRTÜSÜ ENSTRÜMAN OLDU’
İç siyasette de iktidar kanadından çeşitli adımlar geliyor. Son olarak CHP başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kanun teklifi olarak gündeme getirdiği başörtüsü düzenlemesinde iktidar el yükseltti ve anayasa değişikliğini gündeme getirdi. Şimdi buna dair somut bir adım atılmadı. Siz bu tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İktidar bu mevzuyu kendisine en yararlı olacak formda gündeme getirecektir. Şayet kendisine yarar sağlamayacaksa sümen altı edecektir. Bunu biz bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey var; Türkiye’de başörtüsü çabası kıymetli bir çabaydı, büyük bedeller ödendi. 2002’den 2010’lara kadar Adalet ve Kalkınma Partisi de bu bedelleri ödeyenlerden oldu. Partisinin kapatılma süreciyle dahi karşı karşıya kaldı. 2010’dan sonra birtakım düzenlemelerle başörtüsü sorunu kamuda sorun olmaktan çıktı. Sorun olmaktan çıkmakla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi’nin elinde başörtüsü enstrüman oldu. 2012’lerden itibaren, Türkiye’de bir iktidar değişimi kelam konusu olursa bir kısım kazanımların heba olacağına yönelik telaffuzlar kullanıldı.
KILIÇDAROĞLU’NUN BAŞÖRTÜ TEKLİFİ: SAMİMİ BİR YAKLAŞIMDI
Bunu gören sayın Kılıçdaroğlu da, kelamlı olarak birçok kez başörtüsünün Türkiye’nin sorunu olmayacağını, bayanların başörtülü ya da başörtüsüz olma durumunun tarihe karıştığını lisana getirse de geçmişteki bir ekip travmalardan ötürü bu kelamlar inandırıcı görülmedi ki, ya da AK Partili yöneticiler bunu kullandıkları için yasal düzenleme teklifinde bulundu. Samimi bir yaklaşımdı diye düşünüyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi de, tabiri caizse, yediği golü çıkarmak için el yükseltti. 2022 Türkiye’sinde hâlâ başörtüsü probleminin konuşuluyor olması, ömür usullerinin üzerinden siyasetin konuşuluyor olması, temel hak ve özgürlüklerin referandum konusu yapılacak duruma gelmiş olması bizim daha çok ara kat etmemiz gerektiğini gösteriyor.
ENDİŞELİ MUHAFÂZAKARLAR: GÜÇLÜ DERT OLDUĞU KANAATİNDE DEĞİLİM
Uzun bir müddettir de kaygılı muhafazakârlar tartışması yapılıyor. Siz de muhafazakâr bir parti olarak değerlendiriliyorsunuz. Alandaki çalışmalarınızda bu türlü bir telaşlı muhafazakâr kitlenin sesini yüksek tonda işitiyor musunuz?
Ben güçlü bir tasa olduğu kanaatinde değilim. Ancak bu güçlü olmayan telaş bir algı olarak iktidar partisi tarafından güçlü bir formda kullanılıyor. Olağanda İstanbul, Ankara üzere büyükşehir belediyeleri 25 yılın sonunda el değiştirdiler. Toplum hayatında telaşlı muhafazakârlar diye tanımlanan kesim de dahil olmak üzere hayatında büyük bir sarsıntı yaşamadı. Bunu üç dört yıldır yaşayarak görüyorlar aslında. Lakin bu elverişli bir gereç. Bugün Türkiye’de her kesim telaşlı. Dindar kesimde telaşlar var da seküler kesimde telaşlar yok mu? Memnun azınlık dışında her kesimde bir telaş var.
.
‘MUHALEFETİN ADAYINI AÇIKLAMASI VE ONUN ÜZERİNDEN STRATEJİ GELİŞTİRME BEKLENTİSİ VAR’
Altılı Masa dokuzuncu kere 28 Kasım’da bir ortaya gelecek. Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayının kim olacağı şimdi karşılık bulmuş bir soru değil. Öte yandan aday isminin açıklanmaması nedeniyle gecikme yaşandığı değerlendirmeleri yapanlar da var. Siz adayın açıklanmasının geciktiğini düşünüyor musunuz?
Bir sefer adayın erken açıklanması hususu Türkiye’de son bir yıldır çok tartışılıyor. Bu mevzuyu Cumhur İttifakı gündemde tutmak için özel bir efor gösteriyor. Türkiye’nin sıkıntılarını, sorunlarını çözmeye yönelik, oylarını artırmaya yönelik yeni stratejiler üretemedikleri için, bilmedikleri bir rakiple ilgili strateji de üretemeyecekleri için muhalefetin adayını açıklaması ve onun üzerinden strateji geliştirme beklentisi var.
‘NEDEN ERKEN BİR CUMHURBAŞKANI ADAYI AÇIKLAMA İHTİYACI OLSUN?’
Neden erken bir cumhurbaşkanı adayı açıklama gereksinimi olsun? Biz sıklıkla söylüyoruz. 2024’ün Mart’ında lokal idare seçimleri olacak. Cumhur İttifakı buyursun Ankara, İstanbul başta olmak üzere büyükşehir belediye lider adaylarını bugünden açıklasın. Ya da 2023 milletvekili adaylarını şimdiden açıklasın. Neden açıklamıyorlar? Her şeyin tabi bir süreci var. Seçim sath-ı mailine girmeden Altılı Masa neden cumhurbaşkanı adayını açıklamış olsun? Şubat ayında biz unsurlar seviyesinde mutabık kalacağımızı, evvel nasıl yol yürüyeceğimiz konusunda anlaşacağımızı, geçiş sürecini nasıl gerçekleştireceğimizi belirleyeceğimizi söyledik. Bunların sonunda 13’üncü cumhurbaşkanı seçilecek adayı kamuoyuna açıklayacağımızı da söyledik. Kararlı bir açıklamayı yaptık ve bunu devam ettiriyoruz. Bizim “süratle bir cumhurbaşkanı adayını açıklayalım” tartışmasına kendimizi kaptıracak halimiz yok. Seçim sath-ı mailine girdikçe, ısındıkça ocak ayından sonra cumhurbaşkanı adayımız açıklanır.
‘İNSANLARIN ALTILI MASA’DAN ÇOK ŞEY BEKLEMİŞ OLMALARI YALNIZCA MASANIN SORUMLULUĞUNU ARTIRIYOR’
Altılı Masa’nın yaptığı çalışmaları topluma âlâ anlatamadığına dönük de tenkitler kayda geçti. Ki masadaki birtakım genel liderler da bunu çeşitli açıklamalarında söz etti. Sizin bu süreçte “hata” yaptığınızı düşündüğünüz bir şey var mı?
Sahadayız. Alanda yalnızca biz yokuz. Cumhur İttifakı var, öteki etkenler var. Her şeye yetişememiş olabiliriz, eksik bıraktığımız noktalar olabilir lakin masanın varlığı Türkiye’nin umudu ve ümidi olma konusunda en güçlü biçimde ortada duruyor. Elbet halkımızın çabucak artık, derhal tahlile kavuşturulmasını istek ettiği sıkıntıları, sorunları var. Bu kadar süratli tahlil bekleyen sıkıntılar karşısında insanların Altılı Masa’dan çok şey beklemiş olmaları, çok şey ummuş olmaları yalnızca masanın sorumluluğunu artırıyor. Bundan da biz hoşnutuz. Bu telaşları, acil tahlile kavuşturulacak sorunları hal yoluna koymak da fakat seçimden sonra misyonu devraldığımızda mümkün olacak. Eksiklikler, noksanlıklar olacaktır lakin üzerine koyarak gidiyoruz. Her toplantıdan evvel masanın dağılacağını söylediler ancak her toplantımız bir evvelkinden daha güçlü icra edildi. Ortada söylenen kelamlar de yalnızca işin tabiatı gereği mayalanma sürecidir.
‘MASAYLA İSTİŞAREDEN KOPMAYACAK BİR İSİM’
Saadet Partisi’nin, 13’üncü cumhurbaşkanı olacağını tabir ettiğiniz masanın adayında kırmızı çizgisi nedir? Bu nasıl bir cumhurbaşkanı adayı olacak?
Bunu tek bir cümleyle tabir etmek pek mümkün değil. Lakin en değerli şey; başından itibaren masada önderlerin konuştukları, ortaya koydukları prensiplere ve prensiplere bağlı kalabilecek, samimi, dürüst, ülkeyi ve milleti düşünen, masayla istişareden kopmayan ve kopmayacak olan bir isim.
‘ŞU YA DA BU ŞEKİLDE REZERV KOYMA DURUMUMUZ SÖZ KONUSU DEĞİL’
Kılıçdaroğlu’nun adaylığı çok konuşuluyor. Şimdi net değil lakin siz Kılıçdaroğlu’nun adaylığına nasıl bakıyorsunuz?
Sayın Kılıçdaroğlu’nun makul yaklaşımları, samimi yaklaşımları masanın sürekliliğine büyük bir katkı sağlıyor. Büyük bir dikkatle süreci yürütüyor. Başka başkanlar de büyük bir kararlılıkla, sorumluluklarının farkında olarak masanın devamlılığını sağlıyorlar. Şahsî bir kanaatimiz var elbet. Ancak cumhurbaşkanı adayını vakti, vakti gelince masa açıklayacak. Bizim şu ya da bu halde rezerv koyma durumumuz kelam konusu değildir.
